Elektroensefalografi (EEG), beyin dalgalarının elektriksel aktivitesini izleyen ve ölçen bir yöntemdir. EEG sırasında hastaya elektrik akımı verilmez; bu nedenle işlem tamamen ağrısız ve zararsızdır. Halk arasında "beyin elektrosu çekme" olarak bilinen EEG yöntemi, 1929 yılında Almanya'da Hans Berger tarafından geliştirilmiştir.

EEG çekimi, "pasta" adı verilen küçük elektrotların kafa derisine yerleştirilmesi ile gerçekleştirilir. Bu elektrotlar ortalama 23 tanedir ve elektriksel potansiyeller ile değişiklikler bilgisayar aracılığıyla kaydedilir. Bu kayıtlar sayesinde beynin birçok çalışma bozukluğu teşhis edilebilir.

İnsan sinir sisteminde bulunan on milyardan fazla sinir hücresinin büyük bir bölümü merkezi sinir sisteminde, geri kalanı ise bedenin diğer kısımlarında bulunur. Her beyin hücresinin sinir hücreleriyle arasında bağlantılar vardır. Sinir akımları sinir hücreleri boyunca taşınır ve beyinde elektrik dalgalanmaları oluşturur. Bu dalgalar EEG yöntemi ile kafa derisinde ölçülebilir. EEG, nöbet geçiren veya epilepsi hastası olan bireylerde %70 oranında anormallik gösterir.

Genellikle yetişkinlerde çekimden bir gün önce saçların yıkanması istenir. Ayrıca, açlık kan şekerini düşüreceği için EEG çekimi tok karnına yapılır. Alkol, kahve ve ilaç kullanımı EEG çekiminden en az 6 saat önce bırakılmalıdır. Uyku elektrosu çekimi yapılacaksa, hastanın bir gün boyunca uykusuz kalması gerekir. Çocuklarda çekim genellikle uyku sırasında yapılır.

EEG, beynin elektriksel aktivitelerini inceleyerek nörolojik bozuklukların tanısında önemli bir rol oynar. Bu nedenle, doğru teşhis ve tedavi sürecinde vazgeçilmez bir araçtır. EEG'nin yaygın kullanımı ve etkinliği, nörolojik hastalıkların daha iyi anlaşılmasına ve tedavi edilmesine olanak sağlar.